Selamlar. Normalde bu tür düşüncelerimi karşılıklı sohbet şeklinde paylaşmak isterim ama madem yeri geldi ben yaşadığınız ikilemlerin sebepleri hakkındaki fikirlerimi şöyle anlatayım.
Bildiğiniz gibi 1700'lü yıllar sanayi devriminin gerçekleştiği ve tarım üretiminden fabrika üretimine geçildiği yıllar. Tabii bu geçiş o kadar kolay olmadı. Tarım toplumu yerleşik, kalabalık aileler şeklinde yaşayan, zaman kavramı pek gelişmemiş ve genellikle de sadece kendi ihtiyacı kadar üreten bireylerden oluşuyordu. Tarım yapan bireyler fabrika ortamının gerektirdiği itaat, senkronize çalışma ve planlı yaşam tarzına uygun düşünce yapısına sahip değildiler. Bu nedenle o dönemlerin planlayıcıları "kitlesel eğitim" diye birşey icat etmişler. Sistem çocuklar zil çaldığında belli bir yerde toplanmayı, amire itaat etmeyi (öğretmen), sıraya girmeyi, belli bir işi sıkılmadan tekrar tekrar yapmayı, sorgulamadan verilen bilgiyi almayı, anlatılanları ezberde tutmayı öğrensinler diye tasarlanmış. Asıl maksadı fabrika işçileri yetiştirmek olan ve fabrika gibi yapılanmış okullar neredeyse günümüze kadar hiç bozulmadan gelmişler. Bizler de 300 yıl kadar önce tasarlanmış, politikaları o dönemin ihtiyaçlarına göre planlanmış kurumlarda eğitildik.
Elbette bir uygarlık tasarlıyorsanız karşılaştığınız sorulara uygun cevaplar üretebilmek için belli bir sistematik düşünce tarzını kabullenmek gerekir. Darwin'in evrim teorisi ve Newton fiziği endüstri devriminin tüm temellerinin dayandırıldığı düşünce sistemini oluşturmaktaydı. Bunlar o kadar etkili şekillerde zihinlere işlenmiş düşünce şekilleri ki günümüzde halen evrimsel gelişim modeline göre iş yaparız, bilinç altımızda zayıfın elemine edilmesi gerektiğini düşüncesi vardır (doğal seleksiyon) ve newton fiziğinin neden - sonuç ilişkisine dayalı mantığı nedeniyle de sorunlarla karşılaştığımızda "Neden?" sorusunu sorarız. Çünkü newton fiziği etki tepki mekanizmasına göre şekillenmiştir ve her tepkiye neden olan bir etki olmalıdır. Bunu 6-7 yaşlarımızda başlamış bir beyin yıkama operasyonunun sonucu olarak görebilirsiniz.
Artık hem endüstri uygarlığı hem de bu düşünce modellerine dayalı sistemler büyük krizler yaşamakta. Mesela eğitim sistemi büyük krizde. Çocukları sıralarda oturtup ders anlatmak giderek daha da zorlaşıyor. Gerçi halen bu çocuklara "hiperaktif" denip yine neden sonuç ilişkisine dayalı bahaneler üretiliyor ve haplar yardımıyla gençler kontrol altında tutulmaya çalışıyor ama artık işler eskisi gibi değil. Eğitim krizinin dışında para krizleri, enerji krizleri, piyasa ekonomisine dayalı sistemlerde yaşanan krizler, ülkelerin iflas etmesi ve bunun gibi birçok işaret artık endüstri uygarlığının sonuna geldiğimizin müjdecisi. Artık bilgi toplumuna geçişin tam ortasında yaşıyoruz ve herşey hızla şekil değiştiriyor. Newton fiziğinin neden - sonuç ilişkisine dayalı düşünce ve yaşam tarzı yerine Einstein fiziğinin kuantum-kaos ilişkisine dayalı düşünce tarzları yaygınlaşmakta. Üretime, enerjiye ve nakliyeye dayalı sistemler yerine bilgiye, iletişime ve hizmete dayalı sistemler altın çağını yaşamakta. 19 yaşında bir gencin kurduğu Facebook şirketinin dünyanın en değerli şirketi olduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Eğer SambaPOS'un başarısını "xxx işini de yapacak şekilde geliştirilmesi" ne bağlıyorsanız bilin ki bunun nedeni Darwin'dir. Eğer xxx olursa yyy olur şeklinde olumlu ya da olumsuz fikirleriniz varsa bunun da nedeni Newton'dur. Bunlar 300 yıl öncesinin bakış açısı. Bu düşünce şekli ile bir Facebook üretemeyiz. Hatta nasıl olup da kullanıcılarından bir lira bile para almadan dünyanın en değerli şirketi haline geldiğini anlayamayız bile.
Tüm bunlara şöyle bir örnek vereyim:
Newton düşünce tarzına göre Facebook kurucusu Mark başarıya ulaşmak için ne yaptıysa sıfırdan başlayıp aynı şeyleri yaptığında yine aynı sonuca ulaşır. Halbuki Kuantum düşünce tarzı Mark'ın başarısını milyonlarca minik ihtimalin biraraya gelmesi ile açıklar ve aynı şeylerin yapılması aynı sonucun ortaya çıkacağı anlamına gelmez. Bu nedenle Facebook'un başarısını aynı şeyleri yaparak tekrarlamak mümkün değil. Eğer olabilse binlerce süper zeka, dahi mühendis çalıştıran Google, Facebook ile mücadele edebilecek bir ürün yapabilirdi. Yapamadı. Yapabildiği tek şey Google+ gibi fiyaskolar üretmek oldu.
Demek istediğim şu:
Bizler öğretmenden dayak yemenin bile normal karşılandığı bir dönemde tam olarak bu şekilde düşünmek için eğitildik ancak aslında ne kadar kafa yorarsak yoralım, ne kadar kendimizi zorlarsak zorlayalım SambaPOS projesini başarıya götürecek bir plan, bir karar, bir fikir bulamayız. Yapabileceğimiz tek şey başarılı olmak ihtimalimizi arttırmak. Bu ihtimali arttırabilmek için de yapmamız gerekenler öğrenmek, geliştirmek, döküman yazmak, video çekmek, forumlarda sorulara cevap vermek, yaşadığımız küçük problemleri hemen çözmek, çok kişiye ulaşmak, çok restoranı SambaPOS kullanır hale getirmek, hikayemizi yaymak. Hepimiz bunun bir parçası olacağız ve istediğimiz noktaya bu şekilde geleceğiz.
Yani geçmişi değerlendirmek, elde ettiğimiz sonuçlardan çıkarımlarda bulunmaya çalışmak, istemediğimiz sonuçlar elde ettiğimizde bunların nedenlerine odaklanmak bize bir yarar sağlamaz. Biz farklı birşey yapıyoruz. Artık bunları bir kenara koyalım. Hatta hatta kaldırıp atalım. Başkalarının yaptıklarından, tecrübelerden, fikirlerden, tavsiyelerden yola çıkarak hareket etmeye çalışırsak hiç bir yere varamayız.
Türkiye'de ise durum şöyle. Yoruma açık bir değerlendirme belki ama Atatürk gibi birisinin parmağı değmeseydi bizler geç kalmış endüstri devrimini belki de hiç yaşayamayacak ve bugün bilgi toplumuna geçiş ile ilgili konuşabilecek şansımız bile olmayacaktı. Doğrusunu, yanlışını asla bilemeyiz ama gerçek olan şu ki yazıda, ölçü birimlerinde, aile kurumunda, yani tüm yaşam tarzımızda biraz tepeden inme olsa da gerekli düzenlemeler yapıldı ve toplum endüstri uygarlığına uyumlu hale getirildi. Türkiye belki yüz yıl sürmesi gereken bir dönemi on yılda yaşadı. Küresel anlamda insanlık bu geçişin bedelini dünya savaşlarıyla ödedi. Bizler de savaşlar ve darbelerle ödedik. Ama artık ne yapıldıysa yapıldı, oldu ve bitti. Bunları o döneme bırakmak gerek. Gerçek olan şu ki bizler geçişi tam yaşayamadan bu dönemin de artık sonuna gelindi. Belki yine krizli olacak, belki önceki geçiş dönemindeki gibi yine büyük küresel problemler çıkacak, belki de iletişim olanaklarının artması geçişin daha problemsiz olabilmesini sağlayacak bunu da bilemiyoruz. Bildiğimiz tek bir şey var. Tekrar ediyorum. Bir geçiş süreci daha içindeyiz. Sadece Türkiye değil tüm dünya değişiyor.
Konuya SambaPOS projesi özelinde bakarsak tüm bunların sonucu olarak artık yazılım ürünlerinin mal gibi alınıp satılması gerektiğini düşünen insan sayısı hızla azalırken bunun bir hizmet olarak alınması gerektiğini düşünen insan sayısı hızla artıyor. Elbette bugünlerde halen eski tarzda düşünen insanlar karşımıza çıkacak. Elbette bizler bugünlerde öncü olmanın bazı sıkıntılarını yaşayacağız ancak asla SambaPOS'u herhangi bir girşim gibi görmeyin. Farkında değilsiniz belki ama bizler geleceği tasarlıyoruz. Gelecekte yazılım üreticisi ve kullanıcısının ilişkisinin nasıl olacağına dair yapıyı bizler oluşturuyoruz. Programların nasıl üretileceğinden tutun nasıl kurulacağına kadar yeni bir sistem dizayn ediyoruz. Çok değil bir iki sene içinde bunun olumlu sonuçlarını hepimiz göreceğiz. Süreç yeterince olgunlaştığında bizler "zamanın ruhuna uyumlu" çalışan bir organizasyon olacağız ve kullanıcılarımız da "zamanın ruhuna uyumlu" teknolojileri kullanıyor olacaklar. Tabii bugün bizden çok önde gibi görünen yazılım firmaları bizlerin yaptığı gibi yaparak zamana uygun hareket etmeye çalışacaklar ama o gün geldiğinde artık herşey için çok geç olacak
Bunu hep beraber göreceğiz, yaşayacağız...
Not: Şu sıralar tüm zamanımı V3 sürümünün tamamlanmasına adadım. Forumlar, dökümanlar, her şey sizlere emanet.
Sevgiler, Saygılar.